Evin ilk erkek çocuğu ilk torunuydu Ahmet.
Annesi Babası öğretmen kültürlü güzel bir aileye gözlerini açtı. Doğduğunda bayram havası yaşandı evde. Elden ele onun kucağından öbürünün kucağına. Birde o kadar güzeldiki kocaman kapkara gözleri simsiyah saçları, bembeyaz teni vardı, kirpikleri kaşlarına değerdi fırça gibi. Bir bakan dönüp bir daha bakardı o güzelliğe.
Her geçen zaman büyüdükçe dahada güzelleşiyor baktıkça “Bu çocuk yaratanın boş zamanına gelmiş heralde” dedirtten sözleri duyardık kulaklar dolusu.
Ahmet; bebekliğinden farklı bir çocuk olduğunu hissettirmişti hep çevresindekilere, hareketleriyle zekasıyla... O kadar akıllıydıki sekiz dokuz aylıkken konuşmaya başlamıştı bile.
İki buçuk üç yaşına geldiğinde dedesine gazete okurdu artık. Ailesi bu konuda ne yapsak çocuk ziyan olmasın diyerek bir araştırma merkezine götürdüler Ahmet’i, araştırmalar testler derken Ahmet’in IQ’su 190-200 civarı çıktı. Doktorlar bu çocuk çok zeki aman dikkat edin özel bir eğitim alması gerek dediler .
Annesi ve Babası üstün zekalı çocukların eğitildiği bir kaç yerle görüştüler tabiki. Ahmet beş altı yaşındayken her şeyi bilen eline geçirdiği her şeyi, normal bir insana ağır gelen romanları bile okuyan bir çocuk oldu, o kadar ki artık ailesi ne varsa topladılar evden çok okuyor elinden bırakmıyor diye. Zaten Ahmet hepsini okumuştu bile...
Evde bişey kalmayınca ne yapsın küçük Ahmet ara ara ortadan kaybolur oldu. Anne Baba eve geliyolar arıyorlar evi yok Ahmet. Nerden oldugunu bilemedikleri bir yerden çıkıveriyor ortaya. Eeeee o kadar zeki ya artık geliş saatlerinde kaybolmuyor bir yerlere, evde birde babaanne , dede ve hala var Ahmet için onları kandırmak ne ki kolay. Gel zaman git zaman ailesi buluyor Ahmet’in neden kaybolduğunu. Meğer Ahmet dedesini okuduğu Kuran’ı alıp saklanıp okuyormuş bir yerlerde. Ahmet yedi yaşındayken ezbere Kuran okurdu...
Bir gün çok hastalandı öyleki ateşler içinde yanıyor. Doktorlar ilaçlar derken biraz toparladı kendini. Tarih hatırlamıyorum Ahmet salı günü hastalanmıştı cuma sabahı da daha iyi kalkmıştı yatağından. Hatta şaklabanlıklar yapıyordu dedesine, babaannesine, halasına, akşam enne ve babasına.
Haftasonu olduğu için dokuz on gibi kalktılar. Normalde Ahmet sabahları dokuz gibi kalkar ev halkını tek tek kaldırırdı özellikle haftasonları.
Ama bu haftasonu Ahmet kimseyi kaldırmadı odasına gittiler sen hala yatıyormusun diye onu gıdıklamaya. O öylece uyuyordu annesi seslendi ;
--- “Ahmet; Ahmet “ ses yok. Bir kez daha seslendi ses yok. Bir anda evden çığlıklar koptu noldu sana noldu diye... Açtı gözlerini Ahmet baktı annesine öylece... baktı sesini çıkarmadı. Apar topar hastaneye götürdüler.
Sonuç ; Ahmet gece soğuk havale geçirmiş beyninde büyük bir hasar var diyor doktorlar durumu kötü...
O artık yürüyemiyor, konuşamıyor, hareket edemiyor . Vücüdu her geçen gün kasılıyor yamuluyor. Öyleki ağzına verilen yemeği bile yutamıyor.
Yaşarken ölüyor küçük Ahmet...
Bu arada anne ve babası boşanıyor. Baba başka bir kadınla, anne başka bir adamla evleniyor.
Ve şuna inanın ben böylelerine insan demiyorum eğer insan biz isek onlar......ne acaba...
Ahmet’i bir kere bile gelip görmüyorlar bırakıyorlar halasına ve yok oluyorlar. Onlar için söylenecek çok şey var ama küçük Ahmet’in hatrına susmak yakışır.
Ahmet'e halası bakıyor tabi, hemde nasıl bakmak. Hani tapıyorum derler ya, halası tapıyor Ahmet’e zaten oda halasından başka kimsenin elinden yemek yemiyor. Her geçen gün o çocuğun eridiğini görmek çok kötü... geleceğinden birazcık şüphe bile duymadığımız süper bir gelecek bekliyor dediğimiz Ahmet hayal bile edemiyeceğimiz halde.
Zamanın nasıl geçtiğini, nasıl değil ne zorluklarla geçtiğini az çok tahmin edebiliyorum. Çok çok çok çok zorrrr...
Ahmet On beş yaşında bir Pazar sabahı halasının kollarında gözlerini bir kapadı bir dahada açmadı.
O artık melek ve biliyorum ki bizi oradan izliyor.
(Şunuda belirtmek isterim Ahmet benim yiyenim olur bir kaç ay önce kendisini kaybettik malesef. Nur içinde yatsın mekanı cennet olsun...Onun o güzel fotograflarını paylaşmak istemedim sizinle. Bu yazıyı okurken onun o güzel yüzünü sizin halal gücünüze bıraktım)
Lütfen ne oldum değil ne olacağım diyelim başımıza ne zaman ne geleceği hiç belli değil...
Sevgiler ve Sağlıklar dilerim...
8 yorum:
ya ama ya ama ama... :(((
Tatlım ne diyeyim ben sana... su gibi okuttun yine yazıyı. ve içindeki hikaye kulağımıza küpe değerinde. eline gönlüne sağlık.
NUTKUM TUTULDU... YORUM YAPAMIYORUM. YAPACAĞIM BÜTÜN YORUMLARIN ANLAMSIZ KALACAĞI BİR NOKTADAYIM ŞU ANDA. DERS ALINACAK GERÇEK BİR YAŞANMIŞLIK BU BİZLER İÇİN...
Ufff esra uffff ben de diyecek bir şey bulamıyorum. Ahmetciğin hikayesinin detaylarını bilmiyormuşuz... canım benim nur içinde yatsın,Allah sevenlerine sabır versin... diğerleri için yorum yapmayı gereksiz buluyorum...onlar da hak ettikleri bir hayat yaşayacaklardır.söze gerek bile yok
ama, ama hastaneden gelen bir insana bu yapılmaz ki Sabırlar diliyorum Esra'cım. Dilim tutuldu resmen. offff,offf.
Ahhh Denizim keşke bu yazılanlar sadece hikaye olsaydı. Ama malesef ki gerçek. Yapacağımız tek şey ders alıp şu anki durumumuza şükretmek. Ayaktayız sağlıklıyız bundan daha önemli ne olabilir ki...
sevenlerine sabır versin canım... zor çok zor :(
teşekkürler canım hayat işte insan her şeyi burada görüyor. Allah kimselerin başına vermesin.
Yorum Gönder